19 Ocak 2012 Perşembe

Lale Kart 10 Yaşında


Sanatın kişi ayrımı yapmadan herkese aynı oranda ulaşmasını, kişilerin de eşit koşullarda ulaşabilecekleri etkinlikleri destekleyenlerdenim ancak bazı gerçekleri de görmezden gelemeyiz. Bu organizasyonların sürekliliği maddiyata bağlı, bu maddiyatı da son 10 yıldır Lale kart aracılığıyla sağlıyor İKSV. Sanıyorum başarılı oluyorlar bu hedeflerinde. 

Geçtiğimiz yıl Filmekimi için istediğim hiç bir filme bilet bulamamam nedeniyle, bu sene işi tehlikeye atmamak adına Lale Kart aldım. Öncelikle şunu söylemeliyim, çok faydasını gördüm. Kızsam da, bunun üstünlük sağlamasını çok anlamlı bulmasam da, az da olsa milyonda bir de olsa katkım olması adına aldım bu kartı. 

Dün gece Lale Kart 10. yılını kutladı. Muhteşem bir organizasyon, muhteşem bir geceydi. Orada bulunanlar gerçekten şanslılardı. Ben de bu şanslılar arasındaydım. Öncelikle mekan çok güzel düşünülmüş, Hasköy Eski yün iplik fabrikasında yapıldı gece. Girişte LCD ekranlarda çeşitli videolar oynatılıyor, kırmızı halıların üzerinde yürüyerek eski bir fabrikanın içine yol alıyorsunuz. Kendinizi daha girerken iyi hissediyorsunuz. İçerisi çok güzel hazırlanmış, ferah, geniş bir alan, kendi halinde içkisini içerek muhabbet eden insanlar. Hizmetin kalitesi üst düzeydi, işi bilen birileri tarafından yapıldığı belliydi. Gece böylece başladı.

Kokteyl sonunda Levent Üzümcü tam da programda yazan saatte sahneye çıktı, gecenin sunuculuğunu yaptı kendisi. Ardından İKSV başkanı Bülent Eczacıbaşı konuşma yaptı. Gecenin tek kötü yanı bu konuşmanın ardından yaşandı, en azından bana göre, siyah lale kart sahipleri tek tek sahneye çağırılarak hatıra fotoğrafı çektirildi. Organizasyonun ortasında böyle bir işe girişilmesi çok saçma ve gereksiz oldu. 

Bütün bunların ardından 15 dk erken bir şekilde MFÖ sahneye çıktı. Yaşlanmayan grup, ölmeyecek şarkılarını tek tek söylediler. yaklaşık 1,5 saat sahnede kaldılar, çok eğlendirdiler. Hatta konserin sonunda insanlar kendilerini sahnede buldular, ben ve arkadaşım elinde mikrofon tanımadığımız insanlarla ele güne karşı yapayalnııız diye bağırıyorduk en son. Gece orada bitmedi aslında daha sonra dj performanlarıyla eğlence devam ediyordu ancak MFÖ'nün de dediği gibi "erken kalkmak mecburen, işe gitmek mecburen" diyerek geceyi noktaladık.

Orada olmaktan büyük bir mutluluk duydum dün gece. Lale kart olayına kızıyor olsam da aldığımdan beri verimli kullandığım bir kart oldu. Umarım daha da büyüyerek, çok daha büyük organizasyonlarla, para, kar gibi amaçlar gütmeden yoluna devam eder İKSV ve Lale Kart. 

Unutmayın! -Sanat bizsiz olmaz-

17 Ocak 2012 Salı

Zenne Dancer


Yönetmen: Caner Alpay, Mehmet Binay
Yazan: Caner Alpay
Oyuncular: Kerem Can, Giovanni Arvaneh ve Erkan Avcı

Yaşamakta olduğumuz ülke itibariyle yabancı olduğumuz çok kavram var. Zaten insanları insan olduğu için yargılamaktan çok uzak olduğumuz ve bir çoğumuz bu zihniyetle yetiştirildiğimiz için, yabancı olduğumuz kavramlara yakınlaşmamız da çok zor görünüyor. İşte böyle bir ülkede eşcinsel bir erkeğin hikayesini anlatmak da cesaret isteyen bir iş.

Zenne, gerçek bir hikayeden esinlenilmiş, 26 yaşında babası tarafından öldürülen Ahmet'in hikayesinden. Film Ahmet'in ve çevresinin yaşadıklarını, türkiye'de eşcinsellerin yaşadıklarını küçük bir pencereden inceliyor. Filmle ilgili eleştireceğim konular ikiye ayrılıyor. Normalde, cesaret isteyen bir film çekmek filmi güzel kılmıyor ancak bu filme kötü diyemeyiz. Vasatın üstünde bir film, iyi olmaya yakın.

İlk bölümde sahneler çok kopuk çekilmiş, kimin hikayesine odaklanıldığı belli değil, fotoğraf karesi gibi bir o sahne bir bu sahne şeklinde ilerliyor, bu da hikayeye adapte olamamanıza sebep oluyor. Ahmet'i canlandıran Erkan Avcı ilk kısımda rolünün hakkını veremiyor, kendi içinde yaşadığı sıkıntıyı bize bir türlü aktaramıyor. Can karakterini canlandıran Kerem Can ise ona göre daha iyi ve film boyu ortalamanın üzerinde bir performans sergiliyor. Film genel akış itibariyle ilk yarıda dur bakalım nasıl bağlayacaklar sorusunu akıllara getiriyor ama bu soru merakla değil daha çok endişeyle akıllara geliyor. Eğer böyle giderse amaç iyi ancak sonuç kötü olmuş endişesi ortaya çıkıyor.

İkinci bölümde ise film biraz daha bütünleşik hale geliyor, sahne geçişleri daha mantıklı ve düzgün bir hal alıyor. Filmin ikinci kısmı bu özelliği sayesinde sizin filme tutunmanızı ve adapte olmanızı da sağlıyor. Ahmet karakterinin oyunculuğu bu bölümde ortalamanın üzerine çıkıyor ve sonradan da olsa sıkıntılarını ve korkularını size hissettiriyor.

Filmde kullanılan müzikler güzel, özellikle dans sahneleriyle birleştirilen sahneleri beğendim. Keşke bazı şiddet sahnelerini (spoiler vermemek adına bazı diyorum çok yok) bu dansla birleştirip sadece sonucu gösterselerdi o zaman daha az dramatize ederek anlatma imkanı bulurlardı diye düşündüm. Yine de Mahsun Kırmızıgül tadında dramatikleştirmemişler filmi, buna çok açık olduğu halde.

Genel olarak ortalamanın üzerinde bir Türk filmi Zenne. Kendi içinde cesur, az duygu sömürüsü yapan ve ben de dahil bir çoğumuzun normal bakamadığı gerçeklerin aslında normal olabileceğini göstermeye çalışan bir film. Sinemamız adına sevindirici ama ödüllendirme adına tartışılabilir bir film.

Gidip izlemek ve kendi yorumumuzu yapmak gerek.
İyi seyirler..

15 Ocak 2012 Pazar

Tinker Tailor Soldier Spy


Yönetmen: Tomas Alfredson
Yazan: John Le Carré (Roman), Bridget O'Connor, Peter Straughan
Oyuncular: Gary Oldman, Benedict Cumberbatch, Colin Firth, Tom Hardy, John Hurt

Ajan filmlerinin eskisi kadar ilgi görmediği dönemlerdeyiz artık. Anne, babalarımızın o bol bol ajan filmleri izleyip, konuyu çözmeye çalıştığı zamanlar geride kaldı. Artık teknolojinin getirdiklerinden yararlanmayanlar çok gişe başarısı gösteremiyor, seyirci basit düşünmeye daha doğrusu hiç düşünmemeye alıştırıldı. Vuralım, kıralım dünyayı kurtaralımdan ibaret filmlere çok alıştık. İşte böyle bir dönemde bir ajan filmi karşımıza çıkıyor, Tinker Tailor Soldier Spy.

John le Carré'nin aynı adlı romanından uyarlama olan Tinker Tailor Soldier Spy filmi de eski ajan filmleri tadında, durgun ama sürükleyici bir film. Belli yerlerde karışsa da, film sizi hikayenin içine çekiyor ve neler oluyor diye sormanıza sebep oluyor. Klasik bir konu aslında, ajanların içinde bulunan köstebeğin kim olduğunu çözmek üzerine bir film. 

Romanını okumadığım için aktarımının ne kadar başarılı olduğu konusunda bir şey söyleyemiyorum ancak filmle ilgili tek başına değerlendirmeler yapılabilir. Oyuncu kadrosu dikkat çekici ölçüde iyi, büyük ustaların yine kendilerini ince ince gösterdiği bir film. Yavaş ilerliyor, buna sebep olarak hikayenin kendisi gösterilebilir. Film sizi hikayenin içine çekiyor bu büyük bir artı. Yönetmenin detaylara verdiği önem yeterli olmasa da, iyi sayılabilecek düzeydeydi, bir ajan filminde daha fazla detay bekliyor insan bu beklentiyi tam anlamıyla karşılayamıyor.

Filmin belirli sahneleri İstanbul'da geçiyor. Kısacık İstanbul sahnelerinde gerçekten başarılı bir iş çıkarttıkları söylenebilir. Bu şehri filmlerde böyle görüp de normalde böyle göremediğim için yine üzüldüm. Çok fazla diyalog olmasını beklediğim bir filmdi ancak yine bir ajan filmine göre diyalogları az buldum, diyaloglarda verilebilecek detaylar da böylece atlanmış.  

Filmin içeriği hakkında detay vermemek gerekli, bu tür filmlerde, film hakkında ne kadar detay verirsek, film o kadar çekiciliğini yitirir. Ajan filmlerini seven, film izlerken filmin gidişatı hakkında düşünmeyi seven, bol aksiyon beklentisi olmayan kişilere tavsiye ederim. 
Not: Ülkemizde 10 şubat 2012'de gösterime girmesi bekleniyor. Benim gibi sabredemeyenler için dvdleri piyasada mevcut.