20 Kasım 2010 Cumartesi

The Diving Bell and The Butterfly



Yönetmen

Julian Schnabel

Yazanlar:

Ronald Harwood, Jean-Dominique Bauby (book)

Oyuncular:

Mathieu Amalric, Emmanuelle Seigner, Marie-Josee Croze

Gözünüzü açıyorsunuz, tanımadığınız kimseler karşınızda, ne olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz, kimsiniz, nesiniz, neden ordasınız ve neredesiniz, cevapsız sorular zihninizde ve konuşmalar, anlam veremediğiniz cinsten. Böyle bir başlangıç ve sizi alıp götüren gelişmeler, işte böyle bir film Dalgıç ve Kelebek. Bir sanat eseri, etkileyici,sarsıcı bir dram.

Elle dergisinin editörüyken beyin kanaması sonucu felç geçiren bir erkeği anlatıyor, onun korkusunu, korkusuzluğunu, umudunu, umutsuzluğunu, hayata tutunmaya çalışmasını, pişmanlıklarını anlatıyor. Yaşatıyor anlatırken, ağlatıyor. Gerçek bir hikaye filmde anlatılan.

Çekimler kahramanın gözünden yapılmış, onun gözünden izliyorsunuz filmi, ilerleyişi biraz ağır, sindire sindire konuyu sağlam bir şekilde işliyor, konudan uzaklaştırmadan, çok sıkmadan ama yavaş. Görüntüler tam da kahramanımızın gözünden gözükecek şekilde, hafif karanlık, onun psikolojisini yansıtan cinsten. Senaryo desen ayrı, yönetmen desen ayrı, konu desen ayrı, herşey ayrı güzel filmde.

Oyunculuklar için mükemmel denilemez ancak iyi diye nitelendirebiliriz, zaten mükemmel oyunculuk ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum, ana karakterin rolünü iyi yapması filmi mükemmel yapmaya yetmiş. 4 dalda oscar adayı olmuş, çeşitli festivallerde sağlam ödüller almış bir film.

Şu sıralarda d&r mağazalarında dvdleri çok düşük fiyatlarla satılmakta, alınıp izlenmesi şiddetle tavsite edilir.

15 Kasım 2010 Pazartesi

New York'ta Beş Minare


Yönetmen: Mahsun Kırmızıgül
Yazan: Mahsun Kırmızıgül
Oyuncular: Mahsun Kırmızıgül, Haluk Bilginer, Mustafa Sandal

İnsanın ne iş yapacağını seçmesi çok önemli. Bence Mahsun Kırmızıgül de kötünün iyisi bir tercih yaparak sinemaya yöneldi. Çektiği filmlerde acitasyonu ön planda tuttuğunu düşünsem de, genelde başarılı yapımlarla geldi karşımıza.

Son olarak, fragmanı neredeyse 1 yıl önceden yayınlanan " New York'ta Beş Minare" isimli filmi gösterime girdi. Açık söylemek gerekirse fragmanını seyrettiğimde belki de gelmiş geçmiş en başarılı türk yapımlarından birinin geleceğini beklemiştim ama beklentilerimin yanından bile geçemedi.

Film cemaatler, dini terör örgütleri ve ABD toplumunun müslümanlara bakış açıları üzerine kurulu, az biraz doğu bölgelerimize ait kan davası vs gibi intikam duygusunu canlı tutan ögelerden içine serpiştirilmiş bir yapım olmuş. Ne kadar yazmasam da veya nasıl yazıldığıyla ilgili çok bilgim olmasa da senaryo yazarken çok dağılırsanız konular arasında, filmi çekerken de o kadar dağınık oluyorsunuz. Filmin içinde geçişler çok ani ve hızlı, konudan konuya atlanıyormuş hissi veriyor. Gereksiz sahne çok fazla, ben Ali Sürmeli'nin canlandırdığı karakterin, ülkücülerin film içinde neden gösterildiğini anlayamadım, bir yere bağlamamış havada bırakmışlar.

Genel olarak film her şeye rağmen Türk sineması için ümit verici zira Amerika'nın göbeğinde bir Türk yapımının çekilmesi ve bu filmde yakından tanıdığımız bazı yabancı oyuncuların oynuyor olması insana güzel geliyor.

Söylenmeden geçilmeyecek bazı şeyler var film için, öncelikle oyunculuklardan bahsedersek, Haluk Bilginer sen insan değilsin diyorum. Muhteşemdi, yine şovunu yapmış kendisi. İkincisi ve bana göre filmin en büyük eksisi, yabancı oyunculara dublaj yapılması. Filme olan tüm adaptasyonumu aldı götürdü, herkes Türkçe konuşuyor ve en ciddi diyaloğun bile komik durmasına sebep oluyor. Özellikle Haluk Bilginer Bitlis şivesiyle zenci gardiyana kendisini neden hapse attıklarını sorduğunda kendimi zor tuttum. Son olarak Mustafa Sandal, kendisi de meslek tercihini yanlış yapanlardan, sinema sana göre değil kardeşim, memlekette bu işin okulunu okuyan, yıllarca emek harcayan insan varken sen git eski albümlerinde olduğu gibi güzel şarkılar söyle, dinleyelim. Berbat bir performanstı Mustafa Sandal'ın performansı.

Özet olarak, Mahsun kendine göre iyi bir iş çıkarsa da, beklentileri yükselten ama ciddi bir hayal kırıklığına sebep olan Türk filmidir.

12 Kasım 2010 Cuma

Historias Minimas(Arjantin Hikayeleri)



Yönetmen: Carlos Sorin
Yazan: Pablo Solarz
Oyuncular:Javier Lombardo, Antonio Benedicti, Javiera Bravo

Hayat neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verilen bir süreç aslında, ancak biz bunu insanlara ait bir süreç olarak görüyoruz, peki ya hayvanlar? Onlar da bu sürecin içinde neyin doğru neyin yanlış olduğunu süzebiliyor mu?

Bu sorunun ve sürecin cevabı hayvanlar için evet. İnsanlar için ise bu süreç artık tersine dönmüş bir trajedi haline geldi. İnsanlar kötüye iyilik, iyiye kötülükle karşılık vermeye başladığından beri doğru ve yanlışı seçemez hale geldik.

İşte tam da bu noktada Arjantin Hikayeleri filmi devreye giriyor. İzleyenler ne alakası var diyebilirler ama inanın var. İnsanların sahip olma isteklerini, kötülüklere karşı aldığımız ya da aldığımıza inandığımız cezaları anlatıyor Arjantin Hikayeleri. O kısa filmin içinde yaşlı adamın aldığına inandığı cezayı, bu cezayı bir hayvanın verip veremeyeceğini kendi sorgularken iç dünyamızda bize de sorgulatıyor.

İhtiyar bir adamın etrafında dönüyor hikayemiz, kısa ama öz bir anlatımı var. Kimilerine büyük çıkarımlarda bulundurtacağı gibi, kimilerine hiçbir şey hissettirmeyecek bir film.

Oyunculuk adına söylenecek çok bir şey yok zira öyle muhteşem bir performans gösterilmesi gereken bir film değil ancak ana karakterimizin yaşına rağmen performansı takdire değer. Bu tarz filmlerde (genellikle gişe endişesi olmayan sadece sanat için yapılmış filmlerde) genellikle görüntü yönetmenine, müziklere ve hikayenin gidişatını ayarlayan ve kurgulayan yönetmene çok iş düşer. Bu filmde görüntülerin ve ilerleyişin muhteşem olduğunu söyleyemem, biraz kopuk kopuk gitmiş gibi geldi bana. Görüntülerin sadeliği güzeldi. Ancak değinmeden ve övmeden geçemeyeceğim bir şey var ki o da müzikler, özellikle filmin başında çalan müzik enfes. Filmi izlemek için sebep. Sayesinde anladım ki müzik filmin gıdasıymış.

Festival tarzı, gişe beklentisinden uzak filmler izlemeyi sevenler için güzel bir film olduğunu söyleyebilirim ancak çok güzel diyemem.