28 Mayıs 2010 Cuma

Prince Of Persia: The Sands of Time



Yönetmen: Mike Newell
Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Gemma Arterton
Yazan: Boaz Yakin, Doug Miro, Carlo Bernard, Jordan Mechner



Oyundan film olmuyor..

Yıllardır Mummy, Scorpion King vs gibi aksiyon dolu mistik hikayelerle avutulmuş bir nesil olarak bıktığımız türden bir filmdi. Kahramanımız her türlü zorluğu yenen, kumların içinde sürüklenen, cesur, yürekli olma özellikleriyle diğer klişe aksiyon filmlerinin kahramanlarından farksız. Yine başlangıçta baş belası olan daha sonra hayat kurtaran bir kadın kahramanımız var. Neredeyse bütün klişeler mevcut.

Film hepimizin hayatında bir şekilde yer etmiş bir oyunun sinema çevrimi olmasıyla merak uyandırıyor. Normalde bu filme büyük bir beklenti içinde giden var mıdır bilmiyorum.

Pers krallığının güçlü olduğu dönemlerde kral sokakta cesaretine tanıklık ettiği bir çocuğu evlat edinir ve hikaye başlar. Bu durum ilahi bir güç tarafından gerçekleştirilmiştir. Yıllar geçer ve macera başlar. Çok fazla spoiler vermiyorum belki merak eder izlersiniz.

Üzerinde çok yorum yapılacak bir film değil, oyunculuklar, senaryo, filmin gelişimi gibi özellikleri açısından vasatın üzerine çıktığını söyleyemem. Her şey standart, hatta ana kahraman çok daha iyi oynayabilirdi, içindeki hırsı, cesareti çok daha iyi yansıtabilirdi.

Benim tavsiyem; çok boş vaktiniz varsa ve yapacak hiç bir şeyiniz yoksa gidin izleyin, şartlarım her ne kadar böyle olmasa da gittim izledim ama pişmanım.

Çocukluğumuzun oyununu oynamak çok daha zevkliydi, oyunlardan film olmuyor.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Enter The Void



Yönetmen: Gaspar Noe
Oyuncular: Nathaniel Brown, Paz de la Huerta, Cyril Roy
Yazan: Gaspar Noe

Boşluğun korkutan yüzü..

Uzun zamandır yazmak istediğim ama sürekli ertelediğim bir filmi yazıyorum. Filmi geçtim, yazısını yazmak bile heyecanlandırıyor.

Sıradışı yönetmen Gaspar Noe'nin son filmi olan "Enter The Void" kimilerine göre bir başyapıt, kimilerine göre ise tam bir facia.
Filmin en önemli özelliği; kameranın görüşü kahramanımızın gözünden, bu nedenle izlerken zorlanıyorsunuz, gece yarısı dev bir perdede half life oynadığınızı ve kafanızın dumanlı olduğunu düşünün, öyle izliyorsunuz filmi.

Film uyuşturucu, alkol, seks ve paranın getirdiği güç, götürdüğü güç ve bunun sonucu olan yıkımları anlatıyor, çok çarpıcı ve etkileyici bir dille. Hong Kong sokaklarının ışıldayan, rahatsız eden görüntüsü, kalabalıklar, yüksek ses gibi bir çok rahatsız edici ancak gündelik hayatta etkisini hissetmeyeceğimiz rahatsız edici gerçeklerle dolu. İnsanların güç uğruna ne hale geldiğini her fırsatta görüyorsunuz film içinde.

Bunun yanında film içinde aslında bastırılmış, ensest diye nitelendiremeyeceğimiz ancak pek de normal olmayan bir aşkı da içeriyor aslında, kahramanımızın kız kardeşine olan ve kız kardeşinin ona olan bağının bazı sahnelerde aşkı barındırdığını görmedim dersem yalan olur.

Bahsetmezsem ayıp olacak bir diğer sahne ise kaza sahnesi,filmin içinde bir kaza sahnesi var ki, akıllara zarar denecek cinste, gecenin bir yarısı, izlemekte zaten zorlanıyorsunuz ve yaklaşık 5 kez hiç beklemediğiniz anlarda bu sahne oynuyor.
O gece adrenalin hormonunun vücudumda salgılandığını hissettim, etkileri hala sürmüyor dersem yalan söylemiş olurum. Festival kapsamında tam bir başyapıt izledim diyebilirim, Gaspar Noe ile tanışıp, ondan imza almak ise işin kaymağı oldu diyebilirim.

Sinemalarda gösterime girer mi bilmiyorum ama izleme fırsatınız olursa kesinlikle kaçırmayın.