Yönetmen: Werner Herzog
Aslında bugün yazacaklarımda İstanbul Film festivalinin genel havasıyla, filmlerin nasıl gittiğiyle ve geride bıraktığımız ilk haftayla ilgili yorumlarım olacaktı. Ancak bugün öyle bir belgesel izledik ki, etkisinden kurtulmam uzun sürecek gibi gözüküyor.
Werner Herzog'un bu belgeseli Teksas eyaletinde 3 kişinin cinayetiyle hüküm giymiş iki arkadaşı inceleyerek, idam cezasını, şiddeti, suçlunun ve mağdurun tarafından bakarak, suçu ve suçluyu övmeden, aynı zamanda yermeden, müthiş detaylarıyla ele alıyor. Etkisi uzun süre üzerinizden atılmayacak bir yapım. Yazarken bile kelime bulmak da güçlük çekiyorum, ne söylesem diye.
Genel yapı itibariyle bir belgesel nasıl sıkıcı olmaz, nasıl insanı içine çeker, alır götürür, izlediğinizde görüyorsunuz. Sahneler, müzik, insanlar, sorular, cevaplar, hikayeler..aklınıza kazınıyor.
Zamanı sorguluyorsunuz, yanlışları başka yanlışlarla nasıl da acımadan kapattığınızı, hayatınızın değerini bilmeden günlerinizi nasıl geçirdiğinizi anlıyorsunuz. Gerçekten aşkın, sadece ellerine dokunabildiğiniz insanın ellerini tarif edebilerek mümkün olabileceğini anlıyorsunuz.
Belgesele dair fazla ayrıntı vermeyeceğim, izlemeyen anlayamazsınız. Ancak aklıma yer eden bir kaç kısımdan bahsedersem hapishane idam görevlisinin söyledikleri, yaşadıkları, mahkumlardan birinin kendi gibi mahkum olan babasının anlattıkları çok çarğıcıydı diyebilirim. Bu iki ad size hayat muhasebesi yaptıracak.
Sorulan sorular gerçekten harikaydı, ne suçluları daha fazla suçladılar, ne de kurbanların ailelerini daha fazla incittiler. Can alıcı detay sorulardı hikayeyi etkileyici kılan. Mahkumlardan birinin karısına, "onun ellerini tarif edebilir misin, dokunmanın nasıl bir his olduğunu" sorusu, yerinize çökmenizi sağlayacak cinstendi.
Daha fazla içimden yazmak geliyor ama şu anda kendime aşağıda yazacağım soruyu soruyorum;
"çizginin hakkını verebildiniz mi?"
İyi seyirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder